24 Mayıs 2012 Perşembe

Baba beni camiye gönder!


Haydi Çocuklar Camiye kampanyası kapsamında Ahmet Hatipoğlu Camii’nde, “Namaza gel, puanları topla, hediyeleri kap!” sloganıyla yarışma başlatıldı.



Ahmet 11 yaşında. İlkokul 4’e gidiyor. Ahmet ile tesadüfi olarak tanıştığım gün bana ilk sorularından biri saatin kaç olduğuydu. İkindi namazına daha vakit olduğunu farkedince derin bir oh çekti. “Ne oldu ki? Namaza mı yetişeceksin” diye sorduğumda hikayesini benimle paylaştı.
Kağıthane’de bulunan Ahmet Hatipoğlu Camii, çocukları namaza teşvik etmek amacıyla “Haydi Çocuklar Camiye” adlı bir kampanya başlattı. İlköğretim ve lise öğrencilerine yönelik olan bu kampanyada, çocuklar geldikleri her namaz için puan topluyor. En yüksek puanı alan öğrencilere ise, Umre ziyareti, laptop, bisiklet, çeyrek altın ve telefon hediye ediliyor. Katılan herkese ise sürpriz hediyeler verilmesi planlanıyor.

Katılım ve talep çok yüksek
132 erkek, 63 kız öğrencinin katıldığı yarışma 1 Mayıs-22 Temmuz 2012 tarihlerini kapsıyor. Katılımın çok yüksek olduğunu ve hâlâ kayıt yaptırmak isteyen öğrenciler bulunduğunu belirten imam Hasan Balkanas, son başvuru tarihi 29 Nisan olmasına rağmen tarihi kaçıran öğrencileri kırmamak adına 1-2 hafta daha kayıtların devam edebileceğini söyledi.
Kampanya ilk başladığında 6-7-8 ve lise öğrenimi gören öğrencileri kapsarken, talebin çok yüksek olmasıyla birlikte alt sınır ilkokul 4 öğrencilerine kadar inmiş.

Namaza gel, puanı kap
Kampanya kapsamında, sabah ve yatsı namazından 30 puan kazanan öğrenciler, öğle, ikindi ve akşam namazlarına katıldıklarında 10’ar puan kazanıyor. Haftasonları Kur’an dersine katılanlar ise 20 puanı haznesine kazıyor. Namazdan sonra hoca yoklama alarak katılımı kayıt ediyor. Öğrencilerin puan durumları ise her ayın sonunda Ahmet Hatipoğlu Camii’nde panoya asılarak duyurulacak.

Hediyeler kaç kişiye verilecek?
Umre ziyaretini birinci olan öğrenciye vermek üzere plan yaptıklarını söyleyen Hasan Balkanas, sponsor bulmaları hâlinde ilk 15-20’ye girenleri Umre’ye götürmeyi dilediğini belirtti. Sponsor arayışında olduklarının altını çizen Balkanas, mümkün olduğunca fazla kişiyi ödüllendirmek istediğini söyledi. Yaklaşık 10 tane laptop vermeyi planladıklarını söyleyen Balkanas, 4-5 kişiye de bisiklet hediye edileceğini ifade etti. Hasan Balkanas, puanı eşit olan öğrenciler olması ve hediyelerin yetmemesi durumunda kura çekme yoluna gidileceğini belirtti. Yaklaşık ilk 30’a giren öğrencilere, Umre ziyareti, laptop, bisiklet, telefon ve çeyrek altın verilirken, katılan tüm öğrencilere saat, kitap gibi hediyeler verilecek.
Okul saatinde camiiye gelemediği için din dersinde namaz kılanlar, din hocalarına da yoklama aldırıp o yoklamayı kampanya zarfında değerlendirmeye sunabiliyorlar.

En yüksek katılım yatsı namazında 
Camii cemaatinden Muhammed Bey,”Yatsı namazına gelseniz çok daha fazla öğrenciyle karşılaşırdınız. Katılım yaklaşık 200 kişiyi buluyor” dedi.

Öğrencileri hediyeler cezbediyor
Öğrenciler hediyelerin cazibesine kapılarak namaz kılmaya teşvik ediliyorlar. Laptop ve bisiklet hediyelerine ilgi büyükken, Umre’ye gitmek isteyen öğrenciler de bir hayli fazla. Öğrencilerin içinde daha önce namaz kılanlar da bulunurken, namaza bu kampanya ile birlikte adım atanlar da var.  
Abdullah Ö. (10), ilk kez birkaç yıl önce Kurban bayramında namaza gittiğini, hediyelerin ilgisini çekerek namaza düzenli olarak devam ettiğini söyledi. 6.sınıfa giden Tunahan K. (12), hediyelerden en çok laptopun ilgisini çektiğini söyleyerek, namaza bu kampanya ile beraber başladığını belirtti. Muhammed Emin G. (11) 6-7 yaşlarında namaz kılmaya başladığını söyledi. Muhammed, “Bir gün halamın evindeydim ve halam namaz kılıyordu, ben de onunla beraber kılmaya başladım” dedi. Kampanya öncesinde de ara sıra namaz kıldığını söyleyen Muhammed, kampanya ile beraber düzenli namaz kılmaya başladığını belirtti. Laptop ya da bisiklet hediyelerini kazanmayı dileyen Muhammed, büyüyünce cankurtaran olmak istiyor. İleride polis olmak isteyen Ertuğrul Y. (13), namaza daha önce de ara sıra geldiğini ancak bu hediyelerle birlikte namazın daha keyifli geldiğini söyledi. Ertuğrul, 2 gündür sabah namazını uyanamadığı için kaçırdığını, onun dışında genellikle namazı kaçırmadığını belirtti. Babasıyla birlikte daha önce namaza birkaç kez gittiğini söyleyen Fuat G. (12) de “Hediyeler çıkınca namaza daha çok gitmeye başladım” dedi. Fuat, Umre ziyareti, laptop ve bisiklet hediyelerinin ilgisini çektiğini belirtti. Polis, futbolcu, ya da doktorluk mesleklerinden birini seçmeyi düşünen Fuat, “Sabah namazında hava karanlık olduğu için babam göndermiyor ama onun dışında gelmeye çalışıyorum”dedi.

Ailesini namaza teşvik etmiş
Ebubekir Ç.(11) da namaz kılmaya kampanya ile beraber başlayanlardan. Büyüyünce mimar olmak istediğini belirten Ebubekir, biraz hediyelerin biraz da imanın ilgisini çektiğini söyledi. Ebubekir’in ailesi namaz kılmıyor. Ancak aile büyükleri kılıyor. Dedesi, Ebubekir’e “Hoca ailen namaz kılıyor mu diye sorarsa, kıldığını söyle” demiş. Bunun sonrasında ise, Ebubekir “Aileme, ‘Bakın, sizin için namaz kılıyor dedim. Beni yalancı çıkarmayın ki camiiye namaz kılmaya gelin” şeklinde söyleyecektim” dedi.  Ebubekir, annesinin ev işleriyle uğraştığı için camiiye gelemediğini ancak babasının gelmeye başladığını söyledi.


12 Nisan 2012 Perşembe

Aşk kaç değer giyer? : )


Kadın ve erkekler aşkını ifade etmek için ne hediye alıyor? Karşı taraftan ne hediye bekliyor? Ne kadarlık bütçe ayırıyor ve sevgilisinin ne kadar bütçe ayırmasını bekliyor? Berfu Özbal ile yaptığımız araştırma!


Kadınlar, erkekler aşkını ifade etmek için hangi hediyelere başvuruyorlar? Kendilerine ne alınmasını bekliyorlar? Ayırdıkları bütçe ne civarda ve kendisine alınan hediyenin maddi değeri önemli mi?
Kadın ve erkeklerin aşkını göstermek için hangi hediyeleri tercih ettiği ve aşkın maddi değerini belirlemek amacıyla gerçekleştirdiğimiz araştırmanın sonuçları her iki cinsin de sevgililerinden beklentileri konusunda ilginç ipuçları ortaya koyuyor.
İtalya’da yayın yapan Amerikan televizyonu Channel QV’nin, 1250 kişi üzerine yaptığı araştırmada, aşkın da bir fiyatı olduğu ortaya koymuştu. “Hediye ve Duyguların Ekonomik Değeri” isimli araştırmada, katılımcılara duygularını ifade etmek için ne tür yollar izledikleri, ne tür hediyeleri tercih ettikleri sorulmuştu. Araştırma sonucunda aşkın maddi değerinin 98 ila 140 euro (242-347 TL) arasında değiştiği görülmüştü. Biz de bu araştırmadan yola çıkarak, kadın ve erkeklerin hediye tercihlerini soruşturduk.
Emek harcanılan hediyeler önemli
100 kişi üzerinde, anket yöntemiyle gerçekleştirilen araştırmanın sonuçlarına göre; kadınların yüzde 36’sı El emeğiyle yapılan, uğraştığını gösteren yaratıcı bir hediye istiyor. Fiyatının önemli olmadığını kendilerine önem verildiğinin hissetmenin daha ön planda olduğunu vurguluyor. Fakat erkeklerin yanlızca yüzde 18’i sevgilerini bu tarz bir hediyeyle ifade etmeyi seçiyor.
Sık sık alınan küçük hediyelerin mutluluğu
Araştırmaya katılan kadınlardan yüzde 16’lık kesim ise “Beni sevdiğini göstermesi için sık sık alınan küçük hediyeler isterim, çünkü sürekli aklında olduğumu gösterir.” diyor ve ekliyor; “100 TL bütçe ayırması yeterli.” Erkeklerin yüzde 12’si de aynı fikri paylaşıyor.
İhtiyacımı karşılamalı
Kadınların yüzde 20’si ihtiyaçlarını karşılayacak bir hediye alınmasını istiyor. Yüzde 18’lik kesimde yer alan erkekler 100-600 TL arası bir bütçe ayırarak beklentilerini karşılıyor.
Tatilin cazibesi
Kadınların yüzde 12’si sürpriz bir yurt içi veya yurt dışı tatili planlamanın, karışı cinsin sevgisini göstermek için yeterli olduğu görüşünde iken erkeklerde bunu karşılayacak kesim yanlızca yüzde 4. Ayrıca, kadınlar bu tatil için 100-5000 TL’nin harcanması gerektiğini düşünürken, tatil hediye edecek erkekler 1000 TL’den fazla harcamak istemiyor.
Erkeklerin de yüzde 8’i tatil hediyesinin heyecanını yaşarken, kadınlar her ne kadar aynı hediyeyi bekleseler de, belki de böyle bir maddi yükümlülüğün altına girmek istemediklerinden böyle bir sürpriz yapmayı planlamıyor.
Tek taş yüzüğün çekiciliği
Aşkı simgelediğini düşündükleri için kadınların yüzde 8’i tek taş yüzük hediye edilmesini istiyor. Fakat; erkekler kadınlarla aynı görüşü paylaşmıyor.
Erkeklerin yüzde 10’u mücevher, kolye ya da küpe almanın kadınları mutlu edeceğini düşünüyor.
Kadınların ayakkabı zaafı
Erkeklerin yüzde 8’i “Kadınların ayakkabıya olan zaafını kim bilmez?” diyerek ayakkabı hediye etmenin mantıklı olduğunu söylerken, kadınların yüzde 4’ü de onlarla aynı fikirde.
Erkekler de emeğe önem veriyor
Erkekler de kadınlar gibi emek harcanıp yaratıcılığın hâkim olduğu hediyeler bekliyor. Araştırmaya katılan erkeklerin yüzde 26’sı “El emeğiyle yaptığı, uğraştığı, yaratıcı hediyeler beklerim” diyor ve bunun için 50-300 TL ayrılmasını bekliyor. Erkeklerin bu görüşünü paylaşan ve yüzde 38’lik dilimde yer alan kadınlar ise bu tarz bir hediye için sadece 50 TL ayırıyor.
İhtiyacım olan bir şey alsın
Erkeklerin yüzde 22’si ihtiyaçları olan bir şey alınmasını beklerken, bunun için 100-1000 TL arası bütçe ayrılmasını uygun görüyor. Kadınların yüzde 26’sı da erkeklerin bu ihtiyacına karşılık vererek “İhtiyacı olduğunu bildiğim bir şey alırım. Herhangi bir fiyat koymam, ne kadar gerekiyorsa biriktirip alırım” diyor.
Yüzde 20’lik dilimi kapsayan erkekler hediye olarak tarzlarını yansıtan ayakkabı ya da kıyafet bekliyor ve alınan hediyenin fiyatının önemli olmadığını söylüyor.
Ah bir kombinem olsa
Erkeklerin yüzde 8’i tuttukları takımla ilgili kombine bilet, forma gibi hediyeler bekliyor. Kadınlardan hiçbiri erkeklerin bu talebini karşılamıyor.
Apple’ın cazibesi
Araştırmaya katılan erkeklerin yüzde 6’sı Apple marka telefon ya da bilgisayar alınmasını istiyor ancak kadınlar sevgilerini göstermek için elektronik hediyelere başvurmuyorlar.
Araba tutkunu erkekler
Arabaları için aksesuar alınmasını bekleyen erkekler yüzde 4’lük kesimde yer alıyor. Kadınlar ise, erkeklerin bu beklentisini yanıtsız bırakıyor. Erkeklerin yüzde 2’si de hediye olarak araba bekliyor. Kadınların yüzde 4’ü cömertçe davranarak, “Araba alıp taksitle öderim. Sonuçta sevdiğimi göstermek ucuza gelmez” diyor.
Erkeklerin yüzde 6’sı masraftan kaçınmayarak araba almanın kadınları sevindereceği görüşünde.
Pahalı hediye sevgi göstergesi
Erkeklerin yüzde 4’ü maddiyata önem vererek, “Ne olduğu önemli değil ama pahalı bir şey almalı. Gerçekten beni seviyor mu bunu anlarım” diyor.
Araştırmaya katılan erkeklerin yüzde 6’sı oldukça cömert davranarak sevdikleri insana hediye olarak ev alabileceklerini söylüyorlar.
Yüzde 4’lük dilimde yer alan erkekler ise, kadınlara beğeneceğini düşündükleri pahalı bir hediye almayı uygun görüyorlar.
Erkeğin kalbine giden yol midesinden geçer
Kadınların yüzde 8’i 50 TL bütçe ayırarak sevdiği kişiye sevdiği yemeklerden oluşan bir sofra hazırlamanın uygun bir hediye olduğu görüşünde.
Erkeklerin yüzde 6’sı kadınların bu görüşünü paylaşarak “Yemek ve müzik gibi küçük sürprizlerin yer aldığı, başbaşa romantik bir gece hazırlarım” diyor ve bütçenin önemli olmadığını belirtiyor.
Kadınlar bakımı sever
Erkeklerin yüzde 10’u kadınların bakımı sevdiğinin farkında olduğunu belirterek, makyaj malzemesi almanın uygun olduğu görüşünde. Erkekler, makyaj malzemesi için 200 TL bütçe ayırıyorlar.

22 Şubat 2012 Çarşamba

Sarma Tütün Revaçta!

Sigaralara gelen son zamdan sonra, tütün kullanımında artış gözlendi. Tütün satıcıları, zamdan sonra tütün satışında yüzde 55 oranında bir artış olduğunu belirtti.

Ekim ayında sigaraya yapılan zamlardan sonra sigara tiryakileri tütün alımına yöneldi. Açık satılan yerli tütünlerin kilosu kalitesine göre 10-120 TL arasında değişiyor. 1 kilo tütünden bir karton sigara çıkarken, 100 gram sigara 10 paket sigaraya tekabül ediyor. En pahalı açık tütün içen kullanıcı 10 paket sigarayı 12 TL’ye alabiliyorken, fabrikasyon paket tercih edenler 10 pakete 60 ile 80 TL arasında bütçe ayırıyor. Fiyatları 12-15 TL arasında değişen ithal tütünler ise genelde 50 gramlık paketler hâlinde satılıyor. Bu paketlerden 40- 50 civarında sigara çıkıyor. Fabrikasyon sigaraların paketinde ise 20 adet sigara bulunuyor. Ekonomik açıdan daha ucuza gelen tütün paketleri, kullanıcıların ilgisini çekiyor.
Anadolu Tütün’ün sahibi Halit Güler (41), sigara tiryakilerinin ekonomik kaygılarla açık tütüne yöneldiğini belirtti. Güler, günde bir paket sigara kullanan birinin aylık aşağı yukarı 240 TL civarı para harcadığına dikkat çekti. Açık tütün içen kullanıcılar ise, tütün ve sarma kağıdı dahil ayda 60 TL’ye günlük bir paket sigara ihtiyacını karşılıyor. 600 gram tütün günde bir paket sigara içen insanın aylık tütün kullanımına tekabül ediyor.
Açık tütünün fabrikasyon sigaralardan çok daha sağlıklı olduğuna dikkat çeken Güler, fabrikasyon sigaralarda çok fazla kimyasal madde bulunduğunun altını çizdi. Açık tütünler ise, bu kimyasalları barındırmıyor.
Sigara sarmanın sigarayı daha az tüketen insanlar için uygun olduğunu söyleyen satıcı, insanların genellikle sarma makinalarını tercih ettiğini belirtti. Çok sigara içen insanların tütün sararak içmelerinin ise her an sarmak mümkün olmadığı için kullanıcıların sigara tüketimini azalttığını söyledi.

Müşterilerim ekonomik nedenlerle açık tütün alıyor”

Müşterilerinin genelde bütçe kaygısıyla açık tütünü tercih ettiğini belirten Halit Güler, keyif aldığı için açık tütün içenlerin azınlıkta olduğuna dikkat çekti.
Halit Bey’le röportaj yaparken tütün almaya gelen Yusuf Ö. ise 3 aydır tütün aldığını ve ekonomik olarak çok daha ucuza geldiğinden dolayı memnun olduğunu belirtti.

Tütünü serin ortamda saklamak lazım”

Açık tütünleri kışın, serin bir ortamda saklamak gerektiğini söyleyen Halit Güler, yazın tütünler için en iyi barınağın buzdolabının sebzzelik kısmı olduğunu belirtti.

Temiz tütün içmek sigaranın sağlığa olan kötü etkisini azaltıyor”

Halit Güler: “Güneydoğu’daki insanların hiçbirisinde kanser yok. Sebebi temiz tütün kullanmaları. İyi bir tütünde sadece nikotin bulunur. Yaprağın ortasındaki damarda saklıdır nikotin. Ama diğer sigaralarda zifir bulunur. Sağlığa en çok etki eden madde zifir ve diğer kimyasallardır. Fabrikasyon içen kullanıcı 100 metrede tıkanıyorsa, açık tütün içmeye başladıktan sonra tıkanma mesafesi 300 metreye çıkıyor”

Sigaraya zam geldiği gün satışta acaip bir artış oldu”

Sigaraya zam geldiği gün birçok yeni müşteri edindim. Burası neredeyse izdiham hâlindeydi. Elimde 360 kg tütünüm vardı o gün. Akşamında ise 18 kg tütünüm kalmıştı. Gerçekten gözle görülür bir artış hâkimdi. Sonrasında aam oranının azaltılması bile satışları etkiledi.”

Tütün kullanımı yeni bir pazar yaratıyor

Tütün satıcılarında birçok değişik marka tütünle beraber açık tütünler de bulunuyor. Bu açık tütünleri kilo ile almak mümkün. Bunun yanında, sigara sarmak üzere ihtiyaç duyulan filtre ve sigara kağıdının da birçok çeşiti mevcut. Sigara kağıdının fiyatı 1-4 TL civarındayken, 120 tane filtrenin bulunduğu paket 5-7 TL arasında değişiyor. Aromalı sigara kağıtları ise 3.5- 4 TL. Aromalı kağıtlar kola, hindistan cevizi, vişne, sakız, vanilya gibi aromaları barındırıyor.
Tiryakilerin zamandan tasarruf ederek daha seri ve düzgün bir şekilde sigara sarabilmesine olanak tanıyan sigara sarma makinelerinin fiyatları ise 10-25 TL arasında.


NE DEDİLER?

Ezgi Didem Sözgötürmez (22) “Çok fazla sigara tüketmiyorum, o yüzden sarmakla uğraşmak eğlenceli geliyor”

Hazirandan beri sarma tütün kullanıyorum. Daha önce Djarum içiyordum. Tütün daha hafif ve kimyasallar, zehirler yok diye sarma tütüne geçtim. Çok fazla sigara tüketmiyorum o yüzden onunla uğraşmak eğlenceli geliyor. Arap kağıdı kullanıyorum. Onu özellikle seviyorum. Tütün olarak Adıyaman tütününü tercih ediyorum. Bulamadığımda, Golden Virginia alıyorum. Golden Virgia’nın bir aroması var, onu seviyorum. Sigarayı sarıp anlık tüketiyorum. Sarmaya vaktimin olmayacağını bildigim yerlere 2 tane sararak gittiğim oluyor ama nâdir. Arada tütünün içine karanfil, elma kabugu, portakal rendesi gibi şeyler ekliyorum. Normal sigarayı çok az içtim, hayatım boyunca toplasan 2 paketi geçmez.”

Ahmet Yılmaztekin (27)-En belirleyici özelliği tadı”

3-4 aydır sarma içiyorum. Sarma tütün daha çok hoşuma gitti, tadı daha güzel. Zaten günde 7-10 arası sigara içiyorum. bu yapılan son zamlardan sonra da ekonomik olarak da daha uyguna geldi. En belirleyici özelliği tadı kesinlikle. 
Sarma sigaranın en canımı sıkan yönü sarması. Anlık sarmıyorum, çünkü bunun için, ya tabaka taşıyacaksın ya da sigara kağıdı, tütün ve filtreyi yanında bulunduracaksın. Tabaka da hem paketten büyük hem de sert olduğu için hiç tercih etmedim. Genelde sarıp sigara paketlerine depoluyorum. Zaten sarmak sıkıntı. Şimdi bir sarma makinesi aldım. Çok hızlı sarılıyor ve zaman kaybettirmiyor. Zaten ellerim normalde de çok terler, bu yüzden elle sararken sıkıntı yaşıyordum, bu sebeple makine çok işime yaradı. 
Drum diye bir tütün içiyorum. aynı zamanda drum kağıdını kullanıyorum. İlk başlarda çeşitli sarma kağıtları denedim. (Rızla vb.) Ama en çok hoşuma giden drum çarşafı. Rızla'nın kağıdı yağlı kağıt gibi ve tütünü söndürüyor, çektiğinde adam gibi gelmiyor. 
Sarma sigara için epey çeşit çıkmış. Aldığım yerde yaklaşık 10-20 çeşit çarşaf var. 3-4 çeşit tütün var. 2-3 çeşit de filtre var. Filtre çok belirleyici değil, ucuzu da gayet iyi iş görüyor. Sigara kağıdı bence sarma sigaranın en önemli parçasıdır. Kesinlikle kişiye göre değişir ama ben 4-5 sigara kağıdı denedim ve sadece bir tanesini beğendim. 
Sararken ne kadar dikkat etsen de etrafa tütün parçaları dağılıyor. Dışarda içerken de zaman zaman insanların bakışları garip olabiliyor. Tütün paketini açtıktan sonra ilk başlarda biraz nemli. Daha sonradan kuruyor, bu da kimine göre iyi kimine göre kötü. Hiç olmadık bir zamanda da filtre, tütün ya da sigara kağıdı bittiğinde de sıkıntı oluyor, gidip normal sigara almak zorunda kalıyorsun.” 

İsminin yazılmasını istemiyor (28)- “Sarma tütün hikayem, tatildeyken otelde karşılaştığım tütün satıcısıyla başladı”

2 sene oldu sarma tütün içmeye başlayalı. Ondan önce sigara içmiyordum. Daha doğrusu bırakmıştım, 2 sene kadar içmemiştim. Onun öncesindeyse fabrikasyon olanları içiyordum.
2 sene önce, Kelebekler Vadisi’nin yanındaki koyda kalıyoduk (Kabak koyu) Orada tatildeyken otele tütüncü geldi. Yanımdaki arkadaşım da “acaba alsak mı” dedi, “İyi alalım.” dedim. Satıcıdan 20 TL’lik istediğimizde adam 1 çuval verdi neredeyse, sözde planımız oradan Kaş’a geçip başka bi arkadaşımla buluşup ona vermekti paketi ama o arkadaşım Kaş'a gelmedi ve paket bende kaldı. Ben de yavaş yavaş o torbayı bitirdim ve sarma tütün hikayem böyle başladı.
Nasıl tüketiyorum... O an sarıyorum tabi ki, birkaç tane sarmadım hiç. Tabaka da kullanmıyorum, bu tütün paketlerinin içine koyuyorum kağıdı ve filtreleri.


Sevdiğim şeyler;


Fabrikasyon gibi ağır olmaması, o kadar ağır kokmaması. Nedense ilk başladığında şöyle psikolojik bi tarafı oluyor; "Ben sigara içmiyorum, tütün içiyorum" ama sonuçta aynı şey bir yerde...Bir de tabii daha ucuz. Hatta tütüne en son nerdeyse 1 sene önce para verdim diyebilirim. Kabak Koyu’ndaki arkadaşım ne zaman yurt dışına çıksa ordan değişik marka tütünleri toplar gelir.

Sevmediğim tarafı;


Her ne kadar fabrikasyon kadar kokmasa da, tütünün kokusu rahatsız edebilir bazen. İşte klasik sigarayı neden sevmiyorsak aynı nedenler aslında. Ek olarak ben mesela filtreli içiyorum. Filtresiz içen arkadaşlarım da var, onların da dişi daha hızlı sararıyor... vs.”

Fatma Çelebi (30) “Normal sigaranın tadı suni gelmeye başladı”

Sigara içmeye üniversitede başladım. Paket taşımaya ise üniversite 4. sınıfta. Yüksek lisans için yurtdışına gittiğimde oradaki sigara fiyatlarını görünce tütüne geçtim. Golden Virginia içiyordum. Geri geldiğimde sarmakla uğraşmak zor geldi yine sigaraya döndüm. Ardından erkek arkadaşım tütün sarmaya başlayınca eski günlerin hatrına tek tük sarmaya başladım. Normal sigaranın tadı suni gelmeye başladı ve artık neredeyse hiç normal sigara içmiyorum. Tütünün miktarını ayarlayamak, pirinç kağıdı kullanarak kağıt yanığı tadından kurtulmak harika. Tütün ve gerekli tüm malzemeyi yanımda taşıyorum, sigarayı anlık sarıyorum. Ama tütünün iki büyük dezavantajını da belirtmeden geçemeyeceğim. Birincisi çantamın için tütün kırıntısıyla dolu. İkincisi her an “anlık sarma”ya uygun olmayabiliyor.”


Özler Böcekli (56)- “Tadı ve kokusunu daha doğal buluyorum”

Yaklaşık 7-8 senedir tütün kullanıyorum. Önceden Camel içerdim ama o değiştikten sonra diğerlerinden pek memnun kalmadım.Alman arkadaşlarım içerdi,o vesileyle ben de denedim ve bir süre sonra azar azar başladım. Sigara filtresinden hoşlanmıyorum, onun da etkisi büyük. Günde 6 sigara sarıp yarım yarım 12 seferde içiyorum. Böylece normal sigaraya göre azaltmış oldum. Tadı ve kokusunu daha doğal buluyorum. Sarma sigaranın daha az zararlı oldugunu düşünüyorum.”

9 Ocak 2012 Pazartesi

ÖTEKİLEŞTİRDİĞİMİZ DÜNYALAR

Travestiler, eşcinseller, transeksüeller, lezbiyenler, gayler... Her zaman için toplumda “parmakla gösterilen” bireyler oldular. Toplum baskısı bir yana, polis baskısı da onları evlerine hapseden, günlük yaşamlarından uzaklaştıran bir unsur hâline geldi. Üstelik translara yönelik “nefret suçları” da artmış durumda. Peki trans bireyler en çok neden şikayet ediyorlar? Devletin translara bakış açısı nedir? Bunca baskının arasında yaşamlarını nasıl idame ettiriyorlar?  Toplum ve polislerden gördükleri baskılar ve nefret suçlarıyla nasıl baş ediyorlar?
Yakın bir geçmişe kadar polisler “bonus sistemi”yle çalışıyordu ve yakaladıkları her transtan bonus kazanıyorlardı.  Peki neydi bu bonus sistemi?  İstanbul LGBTT Derneği’nin gönüllü çalışanı Şevval Kılıç “Polis tinerciyi yakalayınca 5, uyuşturucu koklayıcıyı yakalayınca 10 puan kazanıyor. Bir transseksüeli yakalayınca 20 puan kazanıyor. Haftada 100 puan kazanan polis tatile gönderiliyor, maaşına prim olarak yansıyor. İnsanın en önemli haklarından dolaşım hakkının elinden alındığını bir düşünün. Geçen sene bilhassa Beyoğlu’nda cadı avı vardı” diyor. Polisin 15 sene öncesine göre feci bir strateji değişikliği içerisinde olduğunu belirten Kılıç, polislerin eskiden şiddet gösterdiğini ama şimdilerdeyse farklı bir yol izlediğini sözlerine ekliyor.  Kılıç, “Sana eskisi kadar fiziksel şiddet uygulamıyorlar. Ama şiddetin binbir türlü yolu vardır. Şiddetten anladığımız şey sadece
dövmek değil. Psikolojik ya da hani seni bu para cezalarıyla  yıldırarak evine hapseden bir zihniyete dönüştü bu emniyetin hali. 1 günde 10 tane ceza yemiş arkadaşlarımız var.  Eskiden translar İstiklal’de gördüğünüz zaman, İstiklal’in başında durduğunuz zaman, sonundaki bir transı görürdünüz. Diskotek gibiydiler, hayat ve ışık saçıyorlardı. Fakat şimdi gördüğünüz gibi; kot pantolonlar, t-shirtle, kasketler ,griler siyahlarla asimile olmuş bireyleriz aslında.  Çünkü deşifre olmak istemiyorlar. Geçen senelere kadar polisin bir bonus sistemi vardı. Polis yakaladığı translara ceza kesiyordu ama biz de baktık, elini bile sürmüyor adamlar, şiddet uygulamıyor.  Çünkü adamlar farkettik ki, her ceza kestiği trans fişinden bonus alıyor.” ifadesinde bulunuyor.  Bu sistemin, dolaşım özgürlüklerini kısıtladığını ve insan haklarına aykırı olduğunu söyleyen Kılıç, bonus sistemiyle mücadele ettiklerini ve başarılı bir örgütlenme sonucunda olumlu sonuçlara imza atıldığını söylüyor. Güpegündüz, alışveriş yaparken, sokakta yürürken görülen translara kesilen cezaların tek gerekçesi ise “Toplumun ahlakını bozmak”... Translara gelişigüzel şekilde ceza kesmenin aslında devletin gizli bir vergi toplama sistemi olduğunu belirten Kılıç, transların kayıtsız olarak seks işçiliği yapmasından ötürü hedef alındığını söylüyor.
            Türkiye’de birçok azınlığın kimlikleri ve değerleri olduğunu belirten Kılıç, transların bu grubun tamamen dışında bırakıldığını belirtiyor. Bilhassa Beyoğlu’ndaki  karakolların transların civarında bile dolaşmasını istemediğini söyleyen Şevval Kılıç, polislerin bunu çok ağır bir dille dayattığına dikkat çekiyor.  Devletin translara hiçbir müsamma göstermediğinin altını çizen Kılıç, “Devlet; ‘Ben onlara vergi vermem. Ben elimi kirletmem, onlara yer göstermem, ücretsiz kan testi yapmam’ diyor. Sonra da ‘Vah biz mikropsuz halkımızı nasıl koruyacağız bu mikroplardan?’diyor.’  ifadesinde bulunuyor. Şevval, bu sorun ile alakalı şu  ifadede bulunuyor; “Biz Sağlık Bakanlığı’na gittik Ankara’da. ‘Madem bu insanların mikrop saçtığını iddia ediyorsunuz, bırakın sağlık ocaklarında seks işçisi olarak çalışan insanlara 
ücretsiz kan testi yapılsın.’ dedik. Salon ayağa kalktı. “Vay efendim, biz emeklimize maaş veremiyoruz. Bu pisliklere kan testi mi yapacağız?” bir de diye.” sözleriyle yaşadıkları sorunlara dikkat çekiyor. Devletin at gözlüklü bakış açısının değişmedikçe bu sorunlara çözüm getirilmesinin zor olduğunu söyleyen Kılıç, hükümet ile alakalı çok umutlu olmadığını söylüyor. 


LGBTT Derneğinin transeksüel üyelerinden Gülşah, “55 yaşındayım. Toplum bana hiçbir zaman için iyi gözle bakmadı. Bugüne kadar annem, babam ve kardeşlerim dışında bütün gözler hep kötü baktı. Hep parmakla gösterilen oldum.” ifadesiyle toplumdan gördüğü psikolojik baskıya dikkat çekiyor. 




Birgün Gazetesi yazarı ve ILGA (Uluslararası Lezbiyen ve Gey Birliği) Başkanı Kürşad  Kahramanoğlu “Memleketimizde en çok, yan yana yaşamak istemediğimiz insanlar eşcinseller. Yüzde 14,9’umuz dindarlarla, yüzde10,9’umuz laiklerle, yüzde 17,8’imiz Kürtlerle, yüzde 11,5’imiz Alevilerle, yüzde 15’imiz gayrimüslimlerle, yüzde 18,5’imiz Romanlarla bir arada yaşamak istemezken, yüzde 50,2’si de eşcinsellerle bir arada yaşamaya itiraz ediyor.” ifadesiyle toplumun gey, eşcinsel ve transeksüellerle travestilere bakış açısını gözler önüne seriyor.

Şevval Kılıç, bu istatistikle alakalı şu yorumda bulunuyor; “Ben merak ediyorum o profili. Sorsanız eşcinsellik nedir diye, ya da eşcinsellikten anladıkları üzerine konuşsanız, asıl o zaman fantastik cevaplar çıkacak bence.  Kafalarında oluşturdukları eşcinsel ya da trans profilini merak ediyorum.”
            Bir ötekileştirme olduğunu belirten Kılıç, “Ben, beni kadın olarak kabul etmelerini de istemiyorum. Ben asimile olmuş bir transım. Benim kimliğimi bilerek, anlayarak saygı duymaları derdindeyim. Benim trans kimliğime saygı duymak zorundalar. Ben, sıradan bir kadın değilim. Beni kadın olarak görmelerini, ya da kadınların gördüğü muameleyle eşit bir muamele hakettiğimi düşünüyorum ama benim kimliğimi de bilip bana saygı duymalılar. Sadece kadın olarak konumlayıp, kimliğimi görmezden gelmelerini istemiyorum.” açıklamasında bulunuyor.
            Translar için daha medeni ülkeler bulunsa da cennet ülke olmadığını belirten Şevval Kılıç, “Trans birey söz konusu olduğunda, Yahudilerin, müslümanların, hristiyanların birleştiği tek ortak nokta eşcinsellik ve translık. Hepsi karşılar bu duruma. Eylemci meşkhanenin bir lafı vardır : “Nasıl din toplumların afyonuysa, LGBTT bireyler de toplumların turnusol kağıdıdır.” İnsan rengini hemen belli ediverir. Sizin eşcinsellik hakkındaki düşünceleriniz ve tutumunuz, içinizde ne kadar ayrımcılık ya da faşizm barındırdığınızı gösterir. Biz sosyalistlerden de çok gördük bunu. Adam devrimi hedeflemiş. ‘Devrimciyim ben.’ falan deyip kahraman gibi konuşuyor. Eşcinsellik ya da translık söz konusu olduğunda, çat diye bir kırılma noktası yaşıyor.” diyor. İnsan hakları ihlaline değinen Kılıç “ İnsan hakları bir paket programdır. Siz hoşunuza gitmeyen bir şeyi cımbızla çekip çıkaramazsınız. İnsan hakları evrenseldir. Tüm insanları kapsar.“ yorumunda bulunuyor.  Bianet’e konuşan Robert Wintemute’un  "Eğer Türkiye anayasasını değiştirmeyi düşünüyorsa, cinsel yönelim ifadesini ayrımcılık karşıtı yasalara eklemek gerekiyor. Ama 1982 anayasası değiştirilmeyecekse, yasaları doğru yorumlama yoluna gitmek gerekiyor." şeklindeki yorumu mevcut ayrımcılığı gözler önüne seriyor. Polisin trans bireylere karşı uyguladığı politikaya değinen Kılıç, “Sokakta tiner koklayan ya da tezgah açan toplum düzenini bozmaya yönelik oluşturulmuş bir ‘Kabahatler Kanunu’.Yaptırımı yok. Sizi hapse atmıyorlar, tutuklamıyorlar. Para cezalarıyla yıldırmaya çalışıyorlar. Zaten günde 20 liraya cinsel ilişki kuran bir seks işçisi, günde 3 tane ilişki kurup 60 TL kazanırsa kendini şanslı sayıyor.  Sen kalkıp ona sabah sabah 2 tane 70 TL’lik ceza kesersen, 10 TL’den 20 kişiyle yatmak isteyecek. Çünkü o parayı kazanmak zorunda. Bu mantığı göremiyorlar mı?” ifadesinde bulunuyor. LGBTT üyelerinden Gülşah ise “Günde  birçok ceza yemiş, hatta cezaevine girmiş arkadaşlarımız var.” sözleriyle konunun önemine dikkat çekiyor. Kılıç, “Eğer sen polise dirayet gösterirsen, bu sefer Kabahatler Kanunu’ndan değil, TCK’dan sana ‘Dirayet ettin ya da teşhircilik yaptın’ diyerek 3000 TL para cezası kesiyor. Onu da ödemezsen, seni hapse atıyor. 19 yaşında hapse atılmış arkadaşlarımız var. Neden 18- 19 yaşındaki bir birey hapse girme deneyimini yaşasın? Hele ki cinsel kimliğinden ötürü...” açıklamasında bulunuyor.
            Kadın ve trans cinayetlerine değinen Kılıç, “Hadi translara karşı nefret cinayeti var diyoruz. Bağırsaklarını deşiyor, penisini kesiyor, kollarını ayırıyor. Kadın cinayetleri de böyle olmaya başladı. Demek ki bizim adamlarda başka tür bir rahatsızlık baş göstermeye başladı. Bu bence, kadınlara, translara, ötekilere karşı duyulan bir nefret de değil.” yorumunda bulunuyor.  Trans birey Eylem ise, “Toplumun bittiği yer bu bence. Kongo’da var toplu tecavüzler falan. Bir sonraki adım böyle bir şey. Mesela artık hikaye iyice bitiyor. Sosyal çöküntü böyle bir noktada.“ açıklamasında bulunuyor. Eylem, toplum baskısına değinirken, toplumda herkesin az biraz polislik taslamaya başladığından söz ediyor. Polislerin her mahallede görüştüğü bir çete reisi, esnaf, bakkal olduğunu belirten Eylem, ‘Buraya kim giriyor, kim çıkıyor bana rapor edeceksin.’ der. O da diğerinin pis işlerini hoşgörür. Körler, sağırlar birbirini ağırlar. Galiba bu durum esnafı ve diğerlerini de polisleştiriyor. Böyle örgütleniyor mahalle baskısı.” ifadesinde bulunuyor.
            Gülşah, “Biz Cihangir’de oturuyorduk. Polislerle baskına gelip bizim camlarımızı, kapılarımızı kırdılar. Bizi yaka paça kovdular. Hemen oradan gittik. ‘Eğer buradan gitmiyorsanız, sizi cezaevine atacağız.’ dediler. Ki Cihangir  en güzel yerimizdi...” sözüyle gördükleri baskıların altını çiziyor. 
Görüldüğü üzere, gerek toplum tarafından olsun, gerek  polis tarafından olsun, trans ve eşcinsel bireylerin gördüğü baskı yadsınamaz bir gerçek. Toplum olarak ötekileştirmenin yanında, polisin cinsel kimliğe yönelik kestiği cezalar da trans ve eşcinsel bireyleri ev hapsine mahkum etmenin bir diğer yolu olarak yaşam buluyor. Üstelik translara yönelik nefret suçları da artışta... Toplum ötekileştirmeye ve translara yönelik ayrımcılık meşrulaşmaya devam ettikçe durumlar çok da değişebilecek gibi durmuyor. Polislerin cinsel kimliğinden ötürü ceza kestiği bu bireylerle alakalı yasal düzenlemelere gidilmeli gibi duruyor.

28 Nisan 2011 Perşembe

ŞİMDİ TREND FOURSQUARE!

Akıllı telefonların yükselişi ve gelişen teknolojilerle birlikte, cep telefonları birçok özelliği beraberinde getiriyor. Sokaklar, telefonları ellerinden düşmeyen gençlerle doluyor. Gençler, telefonlarından facebook’a girip statu güncellemesi yaparken, twitter’dan tweet atıyor.
 Gençler arasında yeni trendlerden biri ise foursquare. Lokasyon bazlı çalışan foursquare, sosyal ağ olma özelliğini de taşıyor. Cep telefonuna indirilen uygulama sayesinde, insanlar nerede olduklarını paylaşırken, arkadaşlarının da nerelerde gezdiğini takip ediyorlar. Bu sayede, arkadaşının yakındaki bir yerde check in yaptığını gören kullanıcı, arkadaşına sürpriz yapıp karşısına çıkabiliyor.  Moda tasarımcısı İzlem Ünver (25)  “Foursquare sayesinde uzun süredir görmediğim bir arkadaşımla yakın mekanlarda olduğumuzu farkettim.  Karşısına çıkarak sürpriz yaptım. Foursquare böyle sürprizleri de olası kıldığı için çok eğlenceli bir uygulama.”  diyor.  
Prf quirrel nickli ekşisözlük yazarı ise, “İşe yaramadığını söyleyen insanlar var. Mesela geçen gün Ankara Kızılay Starbucks'ta alt kata indim, doluydu geri yukarı çıktım, oturup bir check in yaptım ve arkadaşımın da orada olduğunu gördüm. Hemen alt kata gel dedi, gittim oturdum iki saat muhabbet ettim. Foursquare olmasaydı nasıl olurdu fikrim yok.” dediği entrysiyle durumu özetliyor.
Foursquare’i, navigasyon bazlı diğer uygulamalardan ayıran özelliği ise sosyal ağ gibi işlemesi. Uygulama sayesinde, civardaki gidilebilecek sinema, cafeleri görebilirken, kullancıların o mekanlar hakkında yaptığı yorumlara da erişmek mümkün.  Onat Tayaz (25) “Geçen pazar, Cihangir'de 13 lounge adlı cafe'ye oturduğumda check in yapmak için foursquare uygulamasını açtım. Yakın bir arkadaşımın da aynı mekanda daha önceden bulunduğunu ve ipucu olarak sandviçlerini önerdiğini okuduğumda onu arayıp hangi sandviçi önerdiğini sordum. Tercihimi arkadaşımın önerdiği sandviçten yana kullandım ve çok memnun kaldım.”  diyor.
Foursquare, “Check in” yaparak nerede olduğunuzu belgelerken, deneyiminizi facebook ve twitter’da da paylaşma imkanı sunuyor.  Uygulamanın bir diğer artısı ise, civardaki fırsatları takip etme imkanı sunması. Mesela yakınınızda bulunan bir restaurant, o mekanda “check in” yapanlara, bir yemeği yarı fiyatına veriyor ya da kahve ikram ediyor. Bu da insanları check in yapmaya teşvik ediyor. Bu sayede mekanların da foursquare kullanıcıları aracılığıyla reklamı yapılmış oluyor. Foursquare kullancıları gittiği yerleri paylaşarak deneyimini arttırdıkça puan kazanıyor. Paylaşım arttıkça, yeni rozetler kazanmayı sağlıyor. Bu özelliği ise, uygulamayı eğlenceli bir oyun haline dönüştürüyor.  26 yaşındaki Remziye Dokumacı, fırsatları takip ettiğini ve foursquare sayesinde çeşitli mekanlarda indirimden yararlandığını söylüyor.
Uygulama, bir şekilde “teşhir” ve “röntgen” unsurlarını barındırıyor. Kullanıcılar, adım adım nerede olduğunu arkadaşlarıyla paylaşırken, arkadaş listesindekilere kendilerini takip etme olanağı sunuyor. Foursquare kullancılarına çeşitli mekanlardaki anlık indirimlerden yararlanma fırsatı sunan uygulama, yanlış kullanıldığında tehlikeleri de beraberinde getiriyor. Misâl, evine girdiğinde “check in” yapan birçok kullanıcıyla karşılaşmak mümkün. Evindeyken check in yapan kullanıcılar, açık ev adresini deşifre etmiş oluyor. Kullanımı gittikçe artan foursquare ile birlikte, gittiği mekana girdiği gibi telefonlarına sarılan gençleri görmek olağan bir hâl alıyor.

          

6 Nisan 2011 Çarşamba

DİKKAT, MİSAFİRİMİZ HIRSIZ OLABİLİR!


Pazar günlerini birçok insan gibi “pinekleme günü” olarak kaydetmişimdir takvimime. Bu Pazar da çok farklı değildi. Uyanıp uyanmalar, yataktan çıkmak istememeler. Ta ki bir hafta önce bizi ziyarete gelmiş olan annemin benim için kısır yaptığını duyana kadar... Hemen doğrulup annemin elleriyle yaptığı kısırı yemeye koyuldum. Çayımı içip üzerimdeki mayışıklığı attıktan sonra  alt komşuya ikram etmek üzere bir tabak kısır indirdim. Kapıyı çaldım, içeriden sesler geldiği halde kapıyı açan kimse olmadı... İçeriden gelen seslere kulak vermemle birlikte zilin apartman kapısından çalındığını sandıklarını farkettim. Kapıda olduğumu farkettirmek için kapıyı elimle yumrukladım. Sonrasında, kapıyı açan yaşlı çift, kapıyı neden açmadıklarının hikayesini beni içeri davet ettikten sonra paylaştılar.
                Madam Becky ve eşi Leon Adut, yaklaşık  1 ay önce,  kapılarına gelen ve kendini SGK görevlisi olarak tanıtan iyi giyinimli genç erkeği evlerine buyur etti. Genç adam yaşlılara ücretsiz bakım hizmeti sağladıklarını ve mevcut sağlık karnelerinin yenilenmesi gerektiğini söylüyordu. Görevli o kadar temiz yüzlü ve güven veren bir görünüşe sahipti ki Madam Betty eşine “Limonatayı neden büfedeki bardaklardan biriyle servis etmedin” diye kızdı. Leon Bey , ikna edici bir konuşma sonrası içeriye gidip gerekli evrakları görevliye getirdi. Nüfus cüzdanı ve sağlık karnesi bilgilerinden oluşan bu evraklar, Leon Bey’in imzası ile birlikte görevliye teslim edildi. Sonrasında genç görevli bir sefere mahsus olmak üzere kendilerinden “400 TL” talep etti. Bunun üzerine yaşlı çiftin uyandığını farkeden “sözde görevli” alel acele evi terketti.  Az kalsın dolandırılacaklarını anlayan çift konuyla ilgili savcılığa başvurdu ve polise ifade verdiler. Talep edilen parayı neyse ki vermemişlerdi. Ancak, ne de olsa kimlik bilgilerinin ve Leon  Adut’un  imzasının bir yabancının elinde olması sıkıntı yaratmak için yeterli bir sebep. İşte o gün bugündür, Adut ailesi kapıya kimin geldiğini kontrol etmeden çalınan hiçbir zile karşılık vermez ...                       

                                                                                                                                                     











Medyada Karanlık Dönem

            Ergenekon soruşturması kapsamında göz altına alınan gazeteci Ahmet Şık ve Nedim Şener ‘in tutuklanmasının ardından 8 gün geçti. Bu zaman zarfında basın, konu ile alakalı birçok habere yer verildi. Her iki gazeteci de, terör örgütü üyesi olmakla sorguya alındılar fakat gazetecilik faaliyetlerinden ötürü tutuklandılar. Aslında her iki gazeteci de neyle suçlandıklarını bilmiyorlar. Savcılık açıklanması mümkün olmayan “gizli deliller”in varlığından söz ediyor ancak avukatlar da dahil neye karşı savunma yapacaklarını kestiremiyorlar. Ne de olsa insan neyle suçlandığını bilmiyorken, kendini savunabilmesi mümkün değildir.
Burada neredeyse ilkokul öğrencisinin bile tahlil edebileceği birçok mantıksızlık örneği var. “Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz” ibaresi maalesef ki günümüzde “Suçsuzluğu hükmen sabit oluncaya kadar, herkes suçludur” önermesi ile yer değiştirmiş durumda. Üstelik neyle suçlandığınızı bilmemenin de hiçbir önemi yok gibi gözükmekte. Suçlu ilan edilen şahsın suçunu ispat etme görevi savcılığındır ki bu sayede tutuklanma sürecine girilsin; oysa bu olayda suçsuzluğunu ispatlayamayan gazeteciler tutuklanıyor. Hem de ne yüzden tutuklandıklarını bilmedikleri halde. Tutuklanma gerekçesi olarak “terör örgütü üyesi olmak” ile “halkı kin ve düşmanlığa sevk etmek” suçları gösteriliyor. Ancak, bu yargıya varılmasına sebep olan delillerin gizliliğinden söz ediliyor ve avukatlar dahil kimseye bu deliller sunulmuyor.
            Ahmet Şık da Nedim Şener de toplumsal olayları irdeleyip, toplumu aydınlatmak ve gerçeğin peşini bırakmamak amacı güden iki gazeteci olarak, nasıl olur da “Ergenekon’cu” ilan edilebilirler, akıl sır erdirebilmek mümkün değil. Ahmet Şık, “Kırk Katır Kırk Satır” ve “Ergenekon’u Anlama Kılavuzu” adlı kitapları kaleme almış bir gazeteci. Bu kitaplar da Ergenekon’un yanında yer almaktan ziyade, Ergenekon Soruşturması’na ışık tutmak ve nerede eksik kaldığını görebilmek amaçlarına hizmet eden kaynaklar. Dolayısıyla, burada bir paralellik değil, çelişki mevcut. Benzer şekilde, Hrant Dink cinayetini aydınlatmak istemiyle davanın üzerine giden Nedim Şener, Hrant Dink davasının Ergenekon’a bağlanması gerektiğini belirtmişti. Bu sebeplere ek olarak iki gazetecinin de geçmiş yazılarına  bakıldığında Ergenekon’un içinde yer almak bir yana dursun, aksine Ergenekon’u deşifre amacına hizmet ettiklerini görmek çok zor değil. 
            Tutuklama zarfından bu yana, bazı gazetelerde “Nokta’nın kapanmasına sebep olan Darbe Günlükleri’ni ortaya çıkaran gazeteci Ahmet Şık” söyleminin yer alması üzerine, Alper Görmüş 08.03.11’de Taraf gazetesinde bir yazı yayımladı. Görmüş bir yanlışı düzeltmek adına kaleme aldığı yazıda, Darbe Günlükleri’nin Ahmet Şık’ın değil, kendisinin imzasını taşıdığını belirtti. Belki tamamiyle iyi niyetle bir yanlışı düzeltmek istedi, belki Darbe Günlükleri’nin Ahmet Şık’a mal edilmesinden rahatsız oldu, hiç önemli değil. Önemli olan durum şudur ki, Darbe Günlükleri’ni Ahmet Şık’ın kaleme almamış olması onu suçlu kılmaz. Kaldı ki, Ahmet Şık,  Darbe Günlükleri’nin kendisinin eseri olduğunu belirtmemiştir. Belirtse, “ ’Darbe Günlükleri’ Deniz Kuvvetleri’nin bilgisayarından “ başlıklı bir habere imza atmış olmazdı. Şunu da belirtmeden geçmemek gerekir ki;  Darbe Günlükleri’ni  başlatan süreçte “TSK  Medya Andıcı” haberi ve derginin kapağı Ahmet Şık imzasını taşımaktadır. Dolayısıyla Taraf Gazetesi’nin “yalan çıktı” başlığıyla verdiğinin aksine, Ahmet Şık’ın Darbe Günlükleri’nde adının geçmesi çok da yanlış bir durum değildir. 
            Türk medya tarihine bakıldığında, sansürün ve basındaki özgürlüğe ket vurulması Tek Partili Dönem’de olsun, istibdad döneminde olsun yaşanmış bir durumdur. Ancak, şu son yaşanan olaylar da göstermektedir ki, Türkiye’de düşünce ve ifade özgürlüğü ile beraber demokrasi yara almıştır. Gazetecilikte asıl olması gereken meziyetlerden biri güçlünün yanında değil, karşısında yer alarak toplumu kamu yararına olan konular hakkında bilgilenirmektir. Basın, güçlülerden hesap sorması gereken bir organdır. Maalesef ki günümüzde bu işi layığıyla yapan gazetecilerin çoğunluğu oluşturması gerekirken, gerçek gazeteci olanlar azınlıktadır ve göze batmaktadır. Bu da bizi karanlık bir yola sürüklemektedir...  14/03/11