Ergenekon soruşturması kapsamında göz altına alınan gazeteci Ahmet Şık ve Nedim Şener ‘in tutuklanmasının ardından 8 gün geçti. Bu zaman zarfında basın, konu ile alakalı birçok habere yer verildi. Her iki gazeteci de, terör örgütü üyesi olmakla sorguya alındılar fakat gazetecilik faaliyetlerinden ötürü tutuklandılar. Aslında her iki gazeteci de neyle suçlandıklarını bilmiyorlar. Savcılık açıklanması mümkün olmayan “gizli deliller”in varlığından söz ediyor ancak avukatlar da dahil neye karşı savunma yapacaklarını kestiremiyorlar. Ne de olsa insan neyle suçlandığını bilmiyorken, kendini savunabilmesi mümkün değildir.
Burada neredeyse ilkokul öğrencisinin bile tahlil edebileceği birçok mantıksızlık örneği var. “Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz” ibaresi maalesef ki günümüzde “Suçsuzluğu hükmen sabit oluncaya kadar, herkes suçludur” önermesi ile yer değiştirmiş durumda. Üstelik neyle suçlandığınızı bilmemenin de hiçbir önemi yok gibi gözükmekte. Suçlu ilan edilen şahsın suçunu ispat etme görevi savcılığındır ki bu sayede tutuklanma sürecine girilsin; oysa bu olayda suçsuzluğunu ispatlayamayan gazeteciler tutuklanıyor. Hem de ne yüzden tutuklandıklarını bilmedikleri halde. Tutuklanma gerekçesi olarak “terör örgütü üyesi olmak” ile “halkı kin ve düşmanlığa sevk etmek” suçları gösteriliyor. Ancak, bu yargıya varılmasına sebep olan delillerin gizliliğinden söz ediliyor ve avukatlar dahil kimseye bu deliller sunulmuyor.
Ahmet Şık da Nedim Şener de toplumsal olayları irdeleyip, toplumu aydınlatmak ve gerçeğin peşini bırakmamak amacı güden iki gazeteci olarak, nasıl olur da “Ergenekon’cu” ilan edilebilirler, akıl sır erdirebilmek mümkün değil. Ahmet Şık, “Kırk Katır Kırk Satır” ve “Ergenekon’u Anlama Kılavuzu” adlı kitapları kaleme almış bir gazeteci. Bu kitaplar da Ergenekon’un yanında yer almaktan ziyade, Ergenekon Soruşturması’na ışık tutmak ve nerede eksik kaldığını görebilmek amaçlarına hizmet eden kaynaklar. Dolayısıyla, burada bir paralellik değil, çelişki mevcut. Benzer şekilde, Hrant Dink cinayetini aydınlatmak istemiyle davanın üzerine giden Nedim Şener, Hrant Dink davasının Ergenekon’a bağlanması gerektiğini belirtmişti. Bu sebeplere ek olarak iki gazetecinin de geçmiş yazılarına bakıldığında Ergenekon’un içinde yer almak bir yana dursun, aksine Ergenekon’u deşifre amacına hizmet ettiklerini görmek çok zor değil.
Tutuklama zarfından bu yana, bazı gazetelerde “Nokta’nın kapanmasına sebep olan Darbe Günlükleri’ni ortaya çıkaran gazeteci Ahmet Şık” söyleminin yer alması üzerine, Alper Görmüş 08.03.11’de Taraf gazetesinde bir yazı yayımladı. Görmüş bir yanlışı düzeltmek adına kaleme aldığı yazıda, Darbe Günlükleri’nin Ahmet Şık’ın değil, kendisinin imzasını taşıdığını belirtti. Belki tamamiyle iyi niyetle bir yanlışı düzeltmek istedi, belki Darbe Günlükleri’nin Ahmet Şık’a mal edilmesinden rahatsız oldu, hiç önemli değil. Önemli olan durum şudur ki, Darbe Günlükleri’ni Ahmet Şık’ın kaleme almamış olması onu suçlu kılmaz. Kaldı ki, Ahmet Şık, Darbe Günlükleri’nin kendisinin eseri olduğunu belirtmemiştir. Belirtse, “ ’Darbe Günlükleri’ Deniz Kuvvetleri’nin bilgisayarından “ başlıklı bir habere imza atmış olmazdı. Şunu da belirtmeden geçmemek gerekir ki; Darbe Günlükleri’ni başlatan süreçte “TSK Medya Andıcı” haberi ve derginin kapağı Ahmet Şık imzasını taşımaktadır. Dolayısıyla Taraf Gazetesi’nin “yalan çıktı” başlığıyla verdiğinin aksine, Ahmet Şık’ın Darbe Günlükleri’nde adının geçmesi çok da yanlış bir durum değildir.
Türk medya tarihine bakıldığında, sansürün ve basındaki özgürlüğe ket vurulması Tek Partili Dönem’de olsun, istibdad döneminde olsun yaşanmış bir durumdur. Ancak, şu son yaşanan olaylar da göstermektedir ki, Türkiye’de düşünce ve ifade özgürlüğü ile beraber demokrasi yara almıştır. Gazetecilikte asıl olması gereken meziyetlerden biri güçlünün yanında değil, karşısında yer alarak toplumu kamu yararına olan konular hakkında bilgilenirmektir. Basın, güçlülerden hesap sorması gereken bir organdır. Maalesef ki günümüzde bu işi layığıyla yapan gazetecilerin çoğunluğu oluşturması gerekirken, gerçek gazeteci olanlar azınlıktadır ve göze batmaktadır. Bu da bizi karanlık bir yola sürüklemektedir... 14/03/11
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder