28 Nisan 2011 Perşembe

ŞİMDİ TREND FOURSQUARE!

Akıllı telefonların yükselişi ve gelişen teknolojilerle birlikte, cep telefonları birçok özelliği beraberinde getiriyor. Sokaklar, telefonları ellerinden düşmeyen gençlerle doluyor. Gençler, telefonlarından facebook’a girip statu güncellemesi yaparken, twitter’dan tweet atıyor.
 Gençler arasında yeni trendlerden biri ise foursquare. Lokasyon bazlı çalışan foursquare, sosyal ağ olma özelliğini de taşıyor. Cep telefonuna indirilen uygulama sayesinde, insanlar nerede olduklarını paylaşırken, arkadaşlarının da nerelerde gezdiğini takip ediyorlar. Bu sayede, arkadaşının yakındaki bir yerde check in yaptığını gören kullanıcı, arkadaşına sürpriz yapıp karşısına çıkabiliyor.  Moda tasarımcısı İzlem Ünver (25)  “Foursquare sayesinde uzun süredir görmediğim bir arkadaşımla yakın mekanlarda olduğumuzu farkettim.  Karşısına çıkarak sürpriz yaptım. Foursquare böyle sürprizleri de olası kıldığı için çok eğlenceli bir uygulama.”  diyor.  
Prf quirrel nickli ekşisözlük yazarı ise, “İşe yaramadığını söyleyen insanlar var. Mesela geçen gün Ankara Kızılay Starbucks'ta alt kata indim, doluydu geri yukarı çıktım, oturup bir check in yaptım ve arkadaşımın da orada olduğunu gördüm. Hemen alt kata gel dedi, gittim oturdum iki saat muhabbet ettim. Foursquare olmasaydı nasıl olurdu fikrim yok.” dediği entrysiyle durumu özetliyor.
Foursquare’i, navigasyon bazlı diğer uygulamalardan ayıran özelliği ise sosyal ağ gibi işlemesi. Uygulama sayesinde, civardaki gidilebilecek sinema, cafeleri görebilirken, kullancıların o mekanlar hakkında yaptığı yorumlara da erişmek mümkün.  Onat Tayaz (25) “Geçen pazar, Cihangir'de 13 lounge adlı cafe'ye oturduğumda check in yapmak için foursquare uygulamasını açtım. Yakın bir arkadaşımın da aynı mekanda daha önceden bulunduğunu ve ipucu olarak sandviçlerini önerdiğini okuduğumda onu arayıp hangi sandviçi önerdiğini sordum. Tercihimi arkadaşımın önerdiği sandviçten yana kullandım ve çok memnun kaldım.”  diyor.
Foursquare, “Check in” yaparak nerede olduğunuzu belgelerken, deneyiminizi facebook ve twitter’da da paylaşma imkanı sunuyor.  Uygulamanın bir diğer artısı ise, civardaki fırsatları takip etme imkanı sunması. Mesela yakınınızda bulunan bir restaurant, o mekanda “check in” yapanlara, bir yemeği yarı fiyatına veriyor ya da kahve ikram ediyor. Bu da insanları check in yapmaya teşvik ediyor. Bu sayede mekanların da foursquare kullanıcıları aracılığıyla reklamı yapılmış oluyor. Foursquare kullancıları gittiği yerleri paylaşarak deneyimini arttırdıkça puan kazanıyor. Paylaşım arttıkça, yeni rozetler kazanmayı sağlıyor. Bu özelliği ise, uygulamayı eğlenceli bir oyun haline dönüştürüyor.  26 yaşındaki Remziye Dokumacı, fırsatları takip ettiğini ve foursquare sayesinde çeşitli mekanlarda indirimden yararlandığını söylüyor.
Uygulama, bir şekilde “teşhir” ve “röntgen” unsurlarını barındırıyor. Kullanıcılar, adım adım nerede olduğunu arkadaşlarıyla paylaşırken, arkadaş listesindekilere kendilerini takip etme olanağı sunuyor. Foursquare kullancılarına çeşitli mekanlardaki anlık indirimlerden yararlanma fırsatı sunan uygulama, yanlış kullanıldığında tehlikeleri de beraberinde getiriyor. Misâl, evine girdiğinde “check in” yapan birçok kullanıcıyla karşılaşmak mümkün. Evindeyken check in yapan kullanıcılar, açık ev adresini deşifre etmiş oluyor. Kullanımı gittikçe artan foursquare ile birlikte, gittiği mekana girdiği gibi telefonlarına sarılan gençleri görmek olağan bir hâl alıyor.

          

6 Nisan 2011 Çarşamba

DİKKAT, MİSAFİRİMİZ HIRSIZ OLABİLİR!


Pazar günlerini birçok insan gibi “pinekleme günü” olarak kaydetmişimdir takvimime. Bu Pazar da çok farklı değildi. Uyanıp uyanmalar, yataktan çıkmak istememeler. Ta ki bir hafta önce bizi ziyarete gelmiş olan annemin benim için kısır yaptığını duyana kadar... Hemen doğrulup annemin elleriyle yaptığı kısırı yemeye koyuldum. Çayımı içip üzerimdeki mayışıklığı attıktan sonra  alt komşuya ikram etmek üzere bir tabak kısır indirdim. Kapıyı çaldım, içeriden sesler geldiği halde kapıyı açan kimse olmadı... İçeriden gelen seslere kulak vermemle birlikte zilin apartman kapısından çalındığını sandıklarını farkettim. Kapıda olduğumu farkettirmek için kapıyı elimle yumrukladım. Sonrasında, kapıyı açan yaşlı çift, kapıyı neden açmadıklarının hikayesini beni içeri davet ettikten sonra paylaştılar.
                Madam Becky ve eşi Leon Adut, yaklaşık  1 ay önce,  kapılarına gelen ve kendini SGK görevlisi olarak tanıtan iyi giyinimli genç erkeği evlerine buyur etti. Genç adam yaşlılara ücretsiz bakım hizmeti sağladıklarını ve mevcut sağlık karnelerinin yenilenmesi gerektiğini söylüyordu. Görevli o kadar temiz yüzlü ve güven veren bir görünüşe sahipti ki Madam Betty eşine “Limonatayı neden büfedeki bardaklardan biriyle servis etmedin” diye kızdı. Leon Bey , ikna edici bir konuşma sonrası içeriye gidip gerekli evrakları görevliye getirdi. Nüfus cüzdanı ve sağlık karnesi bilgilerinden oluşan bu evraklar, Leon Bey’in imzası ile birlikte görevliye teslim edildi. Sonrasında genç görevli bir sefere mahsus olmak üzere kendilerinden “400 TL” talep etti. Bunun üzerine yaşlı çiftin uyandığını farkeden “sözde görevli” alel acele evi terketti.  Az kalsın dolandırılacaklarını anlayan çift konuyla ilgili savcılığa başvurdu ve polise ifade verdiler. Talep edilen parayı neyse ki vermemişlerdi. Ancak, ne de olsa kimlik bilgilerinin ve Leon  Adut’un  imzasının bir yabancının elinde olması sıkıntı yaratmak için yeterli bir sebep. İşte o gün bugündür, Adut ailesi kapıya kimin geldiğini kontrol etmeden çalınan hiçbir zile karşılık vermez ...                       

                                                                                                                                                     











Medyada Karanlık Dönem

            Ergenekon soruşturması kapsamında göz altına alınan gazeteci Ahmet Şık ve Nedim Şener ‘in tutuklanmasının ardından 8 gün geçti. Bu zaman zarfında basın, konu ile alakalı birçok habere yer verildi. Her iki gazeteci de, terör örgütü üyesi olmakla sorguya alındılar fakat gazetecilik faaliyetlerinden ötürü tutuklandılar. Aslında her iki gazeteci de neyle suçlandıklarını bilmiyorlar. Savcılık açıklanması mümkün olmayan “gizli deliller”in varlığından söz ediyor ancak avukatlar da dahil neye karşı savunma yapacaklarını kestiremiyorlar. Ne de olsa insan neyle suçlandığını bilmiyorken, kendini savunabilmesi mümkün değildir.
Burada neredeyse ilkokul öğrencisinin bile tahlil edebileceği birçok mantıksızlık örneği var. “Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz” ibaresi maalesef ki günümüzde “Suçsuzluğu hükmen sabit oluncaya kadar, herkes suçludur” önermesi ile yer değiştirmiş durumda. Üstelik neyle suçlandığınızı bilmemenin de hiçbir önemi yok gibi gözükmekte. Suçlu ilan edilen şahsın suçunu ispat etme görevi savcılığındır ki bu sayede tutuklanma sürecine girilsin; oysa bu olayda suçsuzluğunu ispatlayamayan gazeteciler tutuklanıyor. Hem de ne yüzden tutuklandıklarını bilmedikleri halde. Tutuklanma gerekçesi olarak “terör örgütü üyesi olmak” ile “halkı kin ve düşmanlığa sevk etmek” suçları gösteriliyor. Ancak, bu yargıya varılmasına sebep olan delillerin gizliliğinden söz ediliyor ve avukatlar dahil kimseye bu deliller sunulmuyor.
            Ahmet Şık da Nedim Şener de toplumsal olayları irdeleyip, toplumu aydınlatmak ve gerçeğin peşini bırakmamak amacı güden iki gazeteci olarak, nasıl olur da “Ergenekon’cu” ilan edilebilirler, akıl sır erdirebilmek mümkün değil. Ahmet Şık, “Kırk Katır Kırk Satır” ve “Ergenekon’u Anlama Kılavuzu” adlı kitapları kaleme almış bir gazeteci. Bu kitaplar da Ergenekon’un yanında yer almaktan ziyade, Ergenekon Soruşturması’na ışık tutmak ve nerede eksik kaldığını görebilmek amaçlarına hizmet eden kaynaklar. Dolayısıyla, burada bir paralellik değil, çelişki mevcut. Benzer şekilde, Hrant Dink cinayetini aydınlatmak istemiyle davanın üzerine giden Nedim Şener, Hrant Dink davasının Ergenekon’a bağlanması gerektiğini belirtmişti. Bu sebeplere ek olarak iki gazetecinin de geçmiş yazılarına  bakıldığında Ergenekon’un içinde yer almak bir yana dursun, aksine Ergenekon’u deşifre amacına hizmet ettiklerini görmek çok zor değil. 
            Tutuklama zarfından bu yana, bazı gazetelerde “Nokta’nın kapanmasına sebep olan Darbe Günlükleri’ni ortaya çıkaran gazeteci Ahmet Şık” söyleminin yer alması üzerine, Alper Görmüş 08.03.11’de Taraf gazetesinde bir yazı yayımladı. Görmüş bir yanlışı düzeltmek adına kaleme aldığı yazıda, Darbe Günlükleri’nin Ahmet Şık’ın değil, kendisinin imzasını taşıdığını belirtti. Belki tamamiyle iyi niyetle bir yanlışı düzeltmek istedi, belki Darbe Günlükleri’nin Ahmet Şık’a mal edilmesinden rahatsız oldu, hiç önemli değil. Önemli olan durum şudur ki, Darbe Günlükleri’ni Ahmet Şık’ın kaleme almamış olması onu suçlu kılmaz. Kaldı ki, Ahmet Şık,  Darbe Günlükleri’nin kendisinin eseri olduğunu belirtmemiştir. Belirtse, “ ’Darbe Günlükleri’ Deniz Kuvvetleri’nin bilgisayarından “ başlıklı bir habere imza atmış olmazdı. Şunu da belirtmeden geçmemek gerekir ki;  Darbe Günlükleri’ni  başlatan süreçte “TSK  Medya Andıcı” haberi ve derginin kapağı Ahmet Şık imzasını taşımaktadır. Dolayısıyla Taraf Gazetesi’nin “yalan çıktı” başlığıyla verdiğinin aksine, Ahmet Şık’ın Darbe Günlükleri’nde adının geçmesi çok da yanlış bir durum değildir. 
            Türk medya tarihine bakıldığında, sansürün ve basındaki özgürlüğe ket vurulması Tek Partili Dönem’de olsun, istibdad döneminde olsun yaşanmış bir durumdur. Ancak, şu son yaşanan olaylar da göstermektedir ki, Türkiye’de düşünce ve ifade özgürlüğü ile beraber demokrasi yara almıştır. Gazetecilikte asıl olması gereken meziyetlerden biri güçlünün yanında değil, karşısında yer alarak toplumu kamu yararına olan konular hakkında bilgilenirmektir. Basın, güçlülerden hesap sorması gereken bir organdır. Maalesef ki günümüzde bu işi layığıyla yapan gazetecilerin çoğunluğu oluşturması gerekirken, gerçek gazeteci olanlar azınlıktadır ve göze batmaktadır. Bu da bizi karanlık bir yola sürüklemektedir...  14/03/11